13 Eylül 2011 Salı

I'm the hero of this story!

 

İşte böyle bi şarkı var bu hayatta.
İlk dinlediğim anı hiç unutmadığım...

Evin bahçeye bakan balkonundaydım. Akşam üzeri, günün en sevdiğim zamanı.
Hani güneşin batmasına yakın hafif bi turunculuk olur ya havada, o an herşey huzurlu ve de neşeli görünür insana (yani en azından bana) işte öyle bi zamanda. Üzerimde mavi kazağım vardı. Mart ayıydı heralde tam hatırlayamıyorum. Hava açık, ama soğuktu. Balkonda oturuyordum.
Yalnız.

Bu şarkıyı nerden buldum bilmiyorum. Açtım ve birden ağlamaya başladım.
Kontrolsüzce...
Oysa ki o an ne üzgündüm ne de canım sıkkındı. Gayet normal, standart bi ruh halim vardı. Sakindim. Ne kafama taktığım birşey, ne de aklımda soru işaretleri...
Hatta dinlemeden 1 sn öncesinde neşeli bile sayılabilirdim. Ama şarkıyı duymamla ağlamam bir oldu.
Beni bu kadar ağlatacak ne vardı ki?

Hayır düşündüğünüz gibi değil. Hiçbir şey anımsatmadı bana. Kendi hayatıma hiç bakmadım bu şarkıyla. Kendimden birşey bulmadım, aramadım.Hiçbir sebebim yokken hüngür hüngür ağladım. Hatta öyle bi an geldi ki ağlamaktan keyif aldım.
Ama beni neyin, niye bu kadar ağlattığını bi türlü anlamadım.

Bazen bazı şarkıları anlamsız çok sevdiğim olur. O şarkıya neden bu kadar taktığımı bilmem.
Sözlerinden kendime pay çıkaramadığım, ezgisinden çok da tat almadığım bi şeyi niye bu kadar seviyorum diye düşünüp dururum her dinlediğimde. Daha doğrusu düşünüp dururdum.
Çünkü farkettim ki benim zamanında anlamlandıramadan dinlediğim her parça günü gelince o anki hayatımı tasvir eder oluyor. Yaşadıklarımla bire bir örtüşür hale geliyor. Yani bişey bana diyor ki " sen bunu bi bil, bi öğren, bi keşfet, peşini de bırakma. Bir gün gelicek bu şarkı sana iyi gelicek."
(Bu açıdan bakınca Demet Akalın dinleyip sevmediğime de memnunum aslında =) Neyse.)

Sonuç olarak bu durumu yaşadım fazlasıyla. O yüzden düşünüyorum şimdi... ben bu şarkıya niye bu kadar ağladım?
Çünkü o günden sonra bi daha hiçbir dinleyişimde tek damla ağlamadım. Ama istisnasız hep o anı hatırladım.

Bilemiyorum aslında, zamanı gelince bunu da öğrenir miyim acaba?
Ve umarım yine ağlamam sonunda....

10 Eylül 2011 Cumartesi

Bakma Öyle Sayın Seyirç

Kendimi sevmedim bugün...
Yaptıklarımı sevmedim...
Olanları sevmedim, durumları sevmedim.
Yargılamayı, sorgulamayı sevmedim.
Yanlış anlaşılmayı, yanlış anlatmayı sevmedim.

Çok kompleks düşündüm, ya da hiç düşünemedim.
Ben burnum akıyor derken karşımdaki burnum kanıyor anlamış göremedim.
Basit bir nezleye beyin kanaması teşhisi koymuşuz yeni farkettim.
Yanlış teşhis, yanlış tedavi...
Sonuçta hasta kurtarıldı, ama sakat kaldı.

Tüm bunlar olurken ben hep üşüdüm. Titredim hatta, ellerimi hissetmedim.
Bu demektir ki gerçekten önemsedim.

Ama şimdi sakinim, düşüncelerim net, vücudum ılık.
Ne istediğimdense kesinlikle eminim.

Elimden geldiğince toparlayıp bıraktım her şeyi. Yine de yeterince düzgün gelmedi şu an.
O yüzden ihtiyaç duydum bunları söylemeye, yazmaya. Aslında söylenebilecek pek bişey kalmadı veya çok fazla şey var bilemiyorum.Ama konuştukça batıyoruz, o yüzden hiçbir şeyi deşmiyorum.

Bazı hatalar yapmışım.
Küçük, minik...
Elimde olmadan, hatta teknik aksaklıklardan kaynaklanan...


Kendi basit sıkıntımı çözmeye çalışırken birden kendimi çok karmaşık ve benden bağımsız başka bir sıkıntının ortasında bulduğumdan affalladım.
Ben basit anlattıkça işler karmaşıklaştı. Benzer durumlar aynılaştı.

Lunaparklardaki komik aynlar gibi.... Sen karşısında olduğun gibi durursun, o seni farklılaştırır ya, ona benzedi bi bakıma. Aslında herşey düzgündür ama yalnış görünür. Bi parça da komik hatta.

Herkes haklı bi yerde, yine aynı yerde hatalılar da...Birinin doğrusu diğerinin yalnışını düzeltmiyorsa eğer, yargılamak ve suçlamak anlamsız benim gözümde. Sızlanmak çok boşa...

Ben kendi hatalarımı (elimde olan veya olmayan, önemli ya da önemsiz hepsini) yeni farkettim. Onlardan dolayı da özür dilerim.Ne kadar art niyetsiz ne kadar masum olursak olalım yanlış gösterdiğimiz her şeyin sorumluluğu da yine bize ait sonuçta. Sonuçları bizim hayatımızda...

O yüzden gülmeyin sayın seyirç, bakmayın öyle bana... Televizyonlarınızı açabilirsiniz artık. Yine biraz daha büyüdük ve döndük biz  günlük hayatımıza.