23 Haziran 2011 Perşembe

Ton balığına denk şarkılar var bu hayatta!

Geçen yaz bi arkadaşım ortada dönen yemek muhabbeti sırasında, "Dolapta son kalan ton balığı namustur. Ellenmez!" dediğinde gülmekten bitap düştüm. Ciddiydi bi de, yüzdeye vurursak geyik oranı  %30 falan.
Artık burdan cüssesini de tahmin edin işte. Yemeğe düşkünlüğü almış yürümüş...onun için mutluluk nutella kavanozunda gizli.
Ama yine de saçma. Ne alaka yani namus... Ton balığından bahsediyoruz şurda altı üstü. İnsan o kadar önemser mi bunu yahu? dedim o sırada içimden.
Ama şimdi gel gör ki....


Hayır tabi ki, ben ton balığı sevmem bi kere. Deniz mahsülleriyle aram yoktur.
Benim namus diye addettiğim şey bi  teneke dolusu löp ete kıyasla daha soyut, yani soyut da değil de işte daha özel... ya da  herneyse.

Benim için "şarkılar" namus gibi.  (1. sınıf bi kıroyum şu an -namus falan-)
Ama öyle napıyım!  Gerçekten de bazı şarkılar benim için namus arkadaş! Kıskanıyorum yaaa! Bildiğin kıskanıyorum! Şu hayatta hiçbir şeyi, hiç kimseyi kıskanmadım şu şarkıları kıskandığım kadar. Artık ruh hastası mı dersiniz, obsesif mi dersiniz, manyak mı dersiniz ne dersiniz bana bilmem ama, durum bu yani. Yapcak bişey yok!

Bi bu konuda bencillğim tutuyor benim. Bazı şarkılar o kadar güzel ki, hem herkes bilsin hem de kimse bilmesin istiyorum.Hiçbir şeyi sahiplenmediğim kadar onları sahipleniyorum. Seviyorum...

"Bana nefes alan hiçbir şeyi sevme hakkı vemrediler ben de gittim şakıları sevdim(!)"
 (İncir Reçeli'nden de nefret ettim bu arada. Hayatımda izlediğim en samimiyetisiz aşk filmiydi yemin ederim. Ondan da bilahare bahsedicem. Çok zor aşkım diycem hatta. Ehehehehe =P )
Neyse...
Ben sevdiğim bi şarkıyı biriyle paylaştığım zaman o kişi benim için özel demektir mesela. O şarkı önemlidir. Bi süre sadece ikimizin arasında kalmalıdır, bi hazmedilmelidir, sindirilmelidir falan...tadı çıkarılmalıdır. Gidip hemen facebook da paylaşılmamalıdır en önemlisi! Yoksa ben bilmiyo muyudum onu facebook da paylaşıp elaleme dinletmeyi ortalık malı yapmayı, ama yapmıyorum işte. İnsan bi düşünür niye diye...
Valla sinir oluyorum ya. Bu şarkı çok güzel diye dinlettiğim kişinin akşamına onu facebook da paylaştığını görünce deli oluyorum bildiğin.Sol gözüm seğiriyo kafam 360 dönüyo, exorcisim e bağlıyorum. Bu beni ruh hastası yapıyosa ruh hastasıyım umrumda değil. Tek takıntım bu şu haytta, onda da artık kimseye müsama gösteremiycem kusura bakmayın. Çok sevdiyseniz de sevdiniz yani. İlla paylaşcam diyosanız da siz de sevdiğiniz birne yollayın. Ama bir kişiye ya da en fazla iki. Ne o öyle ortalık malı gibi hop diye facebooka koymalar, bi de sanki 85473963 yıldır biliyomuş gibi tripler. Aldığım şeyler 2 gün sonra metro altı modasının bi parçası olcak diye alışveriş yapmaya bile korkacak kadar popülerlikten nefret ediyorken, böyle bi konuda popüler ve göstermelik olan hiçbir şeye tahammülüm yok benim. İlla böyle bi çabanız olcaksa da içinde benden bi parça olmasın nokta. Sonu biraz sert oldu ama olsun...
Sonuç olarak ben kolay sevmem, sahiplenmem. Bi şeyi sahipleniyorsam da o bi şeklide hep benimdir, özeldir, paylaşıyorsam... değeri bilinmelidir. Bu kadar. Okbye!
(Şarkılarım namustur topuğunuza sıktırtmayın! =P )

18 Haziran 2011 Cumartesi

Hiç hoş değil durumlar...

Dün kafam kazan gibiydi, şimdiyse bomboş.
Doğru düzgün uyuyamıyorum da... Üst katta tadilat var. Haftalardır yaşayamaz oldum evde. Ben sabaha karşı yatıyorum, onlar sabahın köründe matkaplarla işe başlıyorlar. Tam da tepemde hadara hudara beynim deliniyo...
Şimdi de buram buram tiner kokuyo mesela odam. Üstüme bi ağırlık çöktü resmen, milyonlarca kafam oldu.
Halim yok, uykum var, tadım yok...

Hayat ne garip. Dün ilk defa bi cenazeye katıldım. Bi arkadaşımın babasının cenazesi. Ölüm haberini gecenin bi yarısı aldım. Şok oldum!
Kendimi soğuk kanlı zannederdim oysa ki. Korkmazdım, ürkmezdm ben ölümden... En çok muhabbet kuşum öldüğünde ağlamıştım, 4 gün boyunca niye beni bırakıp da gitti diye isyan etmiş hesap sormuştum el kadar hayvanın ölüsünden. Kendimi "ağlama odama" kapatıp günlerce yas tutumuştum. Çocuktum....

Biraz daha büyüdüğümde gerçek ölümle tanıştım. Dedem yoktu bu sefer, gitmişti biyerlere.... Bi de çok yakındık biz onunla, küçükken bazen beraber uyurduk geceleri. Severdim dedemi, o da beni severdi. Öldüğünü ilk duyduğumda güldüm. Sadece güldüm. Hiçbir şey hissetmedim, hissedemediğime güldüm. Üzülemedim, ağlayamadım, konuşamadım...inanamadım ki...
Ne zaman evdekilerin halini gördüm, o zaman başladım ağlamaya. Ertesi gün tarih sınavım vardı. Oturdum ona çalıştım, sınıftaki en yüksek notu ben aldım, bi arkadaşımın doğum günü vardı onu kutladım.Bazıları doğar bazıları ölür dedim içimden, ne garip. Kaçtım evden durmadım o kalabalıkta. Cenazesine bile gitmedim.
Şimdi düşünüyorum da dünkü halime bakarak,  iyki de gitmemişim. Dedem kızmışmıdır bana bilinmez, ama o beni bilir, kıyamaz. Kızsa da gönül koymaz. Dedemin ölümü bana ölüm gibi gelmemişti, dedem sadece gitmişti o kadar...korkutmadı beni bu durum, dehşetli değildi, normaldi yani...hatta o kadar normaldi ki okuldaki hocalarım benim sakinliğime şaşıp bu kaybı içimde travmatik olarak yaşadığımı düşünmüşler, gelip konuşarak beni kendilerince rahatlatmaya çalışmışlardı. Oysa ben zaten rahattım. Sorun yoktu.

Ama dün geceki haber bana hepsinden daha dehşetli geldi nedense. Çok olmadıktı. Çok aniydi... ne biliyim işte yanlıştı, olmazdı! Duyduğumda içim çöktü. Bu nası bi tabir bilmiyorum ama öyle işte. Karın boşluğumda bişeyler langur lungur aşağılara düştü. Bi an yaşanılan o hissi tahmin edicek gibi oldum, durdum!Çok fazla bana...
Gecenin bi yarısı kendi babamı aradım. Önce konuştuk öyle hava, su... sonra dedim böyle böyle olmuş. "Allah rahmet eylesin" dedi. "Genç miydi?"
Bilmiyorum dedim. Fark eder mi...
"Hayat böyle, olucak bunlar, biz kimleri gömdük." dedi.
O zaman sen hiç ölme dedim içimden, ölme tamam mı!?  duydu mu bilmem, ama bence anladı.
Ben de kapattım, ağladım. Yine uyuyamadım...

Dünden kalma bi sahne var gözümün önünde. Aklıma her geldiğinde ayağmı yere vurup yüzümü çevirmek istiyorum. "Kıyamam" kelimesinin boşa gitmediği, sadece laf olmadığı bi andan.
Ben soğuk kanlıyımdır, kolay etkilenmem. -yalan bak!-
Ama çabuk toparlarım, uzatmam. -bu doğru işte.-
Gerginken gülümserim. Hatta gülerim... şu hayatta hissettiğim bi çok şeye gülerek tepki veriyorum. Ne saçma! Ama öyle, engel olamıyorum. Kendimi inandıramadığımdan belki de bilmiyorum, yine de gülüyorum işte...
Hayatı fazla ciddiye aldığımdan dışarıya karşı ciddiyetsiz bi duruşum var. En hassas konularda bile bi sırıtmalık pay bırakıyorum,elimde değil.
Bişeyler geçip gidecek illaki, üzülen insanların yüzündeki bi sırıtmalık pay da benim olsun o zaman. Bu konu da burda kapansın. Açamayalım bir daha, yokmuş gibi yapalım, hiç olmamış ya da bizden uzaktaymış gibi. Büyüdük yine... birden kocaman olduk. Birilerimiz abi birilerimiz abla olduk...

Uykum var, matkaplar tepemde, hiç hoş değil durumlar...ben yine gülüyorum.

(resim: şuşunun öyküsü)