9 Kasım 2011 Çarşamba

Elma Değil Ayva!

"Keşke olgunluk bir meyve olsaydı." dedi genç kız."
Anlamadım, nasıl yani?" diye karşılık verdi genç adam. "Meyve derken?"
" Basbayağı meyve işte. Ne biliyim bi portakal, bi elma gibi mesela. Ya da aslında daha çok ayva gibi. Evet evet ayva! Sence de sarı olmaz mıydı olgunluk? "
"Bilmem, hiç düşünmedim açıkcası."
"Bence kesinlikle sarı olurdu. Hatta aynı ayva gibi işte, nefesini keserdi insanın. Tadı da çok güzel olmazdı muhtemelen... böyle kımış kımış, kekremsi bi tat bırakırdı insanın ağzında. Dimi?"
"Hıı-hııı....öyle olurdu heralde...bilemedim.... Hem nerden çıktı ki bu şimdi?"
"Hiç. Öyle birden aklıma geldi. Yani olgunluk bir meyve olsaydı, hayat benim için çok kolay olabilirdi diye düşündüm bir an. Tek bir ısırıkta karşımdaki insan "olsa" mesela. O zaman kocaman bahçeli bir ev alıp arka bahçeme bir sürü "olgunluk ağacı" dikerdim. Gözüm gibi bakardım hepsine. Olgunluk bu kolay değil sonuçta. Emek ister, sabır ister... Yılda sadece bir kere meyve verirdi muhtemelen, o da her ağaçta en fazla 2 tane. Onlar da bi rüzgar yedi mi, hafif bi dona kaldı mı kuruyup gider, dikkat etmek gerekir."
   "Bakıyorum da sen baya yetiştirmişsin bu olgunluktan. Bıraksam nerdeyse ihracata başlıycaksın. İtalya' da iyi piyasası olur bana kalırsa bu meyvenin. Oraya da bi girişim yapabiliriz bence... Çinlilerin küp karpuzundan sonra, bu "olgunlukla" sallarız valla  tüm Avrupayı. Eeee ne diyorsun sermaye de benden bak! Ehehehehehe..."
   " Öyle bir meyve olsaydı ilk önce sana yedirirdim kesin! Hem o zaman anlaşamamız da daha kolay olurdu belki. Ayrıca o küp karpuz da Çinlilerin değil Japonların icadı!"
  "Ne fark eder canım ha Çin ha Japon. Karşına gelse ayırabilceksin sanki şu Çinli bu Japon diye. Laf!"
  "Bunu seninle tartışmamı beklemiyosun heralde... Saçma yani!
Açıkcası şu an yanımda böyle bir meyve olsa, gerçekten çok mutlu olabilirdim! Denek olarak da ilk seni kullanırdım işte... miss gibi. Sayemde hayatın düzene girerdi, ya da ne biliyim algıların falan açılırdı!
Aslında olgunluk yerine niyet edip ayva mı yesen acaba? Aynı etkiyi görebilirmiyiz dersin...Hı...? Nası fikir?"
   "Elmayı ayvayı bırak da sen, ne demeye çalışıyorsun bana onu söyle. İkidir lafı 90 dan çakıp duruyorsun, anlamadım sanma. Belli ki bi derdin var. Ne ergenlğimi gördün hem? Ne bu olgunluk muhabbetleri şimdi?"
  "Tamam alınma hemen, öyle aklıma geldi söyledim işte. Bazen çok bunalıyorum sadece... insanlardan yani. Ben ne kadar anlatırsam anlatıyım, beni o kadar anlamıyorlar ki. O kadar anlaşamıyoruz ki...
Başta acaba ben mi anlatamıyorum dedim, acaba sıkıntı bende mi? Ama farkettim ki hayır! Onlar anlamıyor bariz. Yani o kadar sabit fikirliler ki...çok yoruluyorum.
Hayır bi de bıkmadan usanmadan anlatmamı istiyorlar. Hep aynı şeyleri... Defalarca...
Değişen hiçbir şey olamadan hep aynı şeyleri....
Defalarca...
Ve hala anlamıyorlar. Öyle yani....
Anlatabildim mi?"
 ....
"Yaaaaaaaaaaaaağnniiiii.... şimdi ne desem, bilemedim ki. =/ "

"Neyse sıkma canını, ben anladım seni... :) Peki o zaman, bi soru daha: Bir meyve olsan hangisi olurdun mesela?"
"Bu gün de meyvelerden girdik, hadi hayırlısı bakalım....Bilmem bunu da düşünmedim, ama muz olurdum heralde. Çikita muz! afjklkghaljgsfk...! =D Sen? "
"Hıııııı.... çok komik gerçekten!...
Ben bir meyve olsaydım, elma olurdum büyük ihtimalle."
"İyi. Severim elmayı ben. Ayvadan iyidir en azından."
"Tabi ama, sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi gerekmez di mi?"
"O da doğru tabi. Ama bu yine de elmayı yiyemiyeceğim anlamında da gelmez şimdi. Yerim yani ben elmayı her türlü. Beni sevip sevmemesi  fark etmez, o onun bileceği iş. Aşhjklfskljfkdljk"
"Biz şu ayvayı yine de bi denesek mi diyorum? Hani bi ihtimal belki...Ya tutarsa hesabı  =S"
"Al işte yine!!!... Kusura bakma ama ben cidden anlayamıyorum seni! =/ "
"Neyse boşver. Ben de zaten anlatmaya uğraşmıyorum sana kendimi."

Dedi ve kalktı genç kız... bastı gitti, kendini vurdu sokaklara. Çapraşık kaldırımlarda ağlarken siz de bunu ciddi ciddi okudunuz ya canımsınız sayın izleyen! =D
Yukarda bi ciddiyet aramayın iş hukuku çalışmaktan kaytarıyorum sadece. Ama olgunluk meyvesi olsun isterdim şimdi yalan değil. Bi çok şey, çok daha kolay olurdu hayatımda. Bi ısırık alan olgunluk mertebesine ulaşsa mesela... Şahane olurdu gerçekten!
Çünkü söylediklerimin, karşımdakinin anladığı kadar olması durumu sinirimi bozmaya başladı artık son tahlilde.

Söylediğin şeyleri, yapmaya çalıştıklarını inatla anlamayan, ya da belki de anlamak istemeyen, bi rahat vermeyen ve darladıkça darlayan stayla lar sizin hayatınızda da mevcuttur illaki, tahmin etmek güç değil. Ama benim tahammül seviyem artık mağmaya yakın biyerlerde ikamet etmekte.
BİZ ARTIK HAYATA FARKLI YERLERDEN BAKIYORUZ VE BEN SENİNLE ANLAŞMAKTA CİDDEN GÜÇLÜK ÇEKİYORUM! demek istediğim insanların sayısı gün geçtikçe artmakta malesef .
Seviyorum hepsini tabi, sevmiyor değilim. O ayrı. Ama ne demiş şair: "sevgi anlaşmak değildir!"
Anlaşamıyoruz arkadaşım daha neyi zorluyoruz yani!!!!... diyemiyorum ama işte!
Üzmekten korkuyorum! Üzemiyorum, kıramıyorum ben insanları. Sonrasında çok daha fazla üzülüyorum çünkü. Kin falan da tutamam ben mesela, nefret de edemem. Çok nadir yani... 3 gün gıcık olsam 4. gün amağğnn derim, gıcık olmak da zor iş...
Vazgeçiyorum yani illa bi yerde, sonrasında sevecek bi şey bulabiliyorum. Tuhaf tabi... Bir Kıvanç Tatlıtuğ felsefesi olarak "çok sev"emiyorum belki ama yine de sevebiliyorum yani kendi miktarımca.
Zaten şu haytta bi ayıp etmeyi, bi trip atmayı bi de kur yapmayı öğrensem alır yürürüm de... Olmuyo yani. Valla olmadı gitti  =D
N'apalım. Bizde de format bu! =D Yalnız yazı çok uzadı ya.... Neyse o zaman kapanış şarkınız da bu olsun, konsepte uyduralım. Hadiöptmcanımsbye! :)

4 Kasım 2011 Cuma

Kediler Güzel Uyanır

Dün ölüm resmen burnumun dibinden saatte yaklaşık 100 km hızla geçtiii... ve gitti.
Bi de geçerken üfledi böyle suratıma serin serin, dalga geçer gibi.

Gözlerimi kocaman açıp, aramızdaki yarım adıma bile denk gelmeyen mesafeden baktım şöyle bi kendisine;
Hıııııııııııııııı.... dedim sonra.
Hı-hı!  Tabi!
Oldu.
Başka...?

Bir köşede, hayatımın uzun metrajlı gösterimini izletebilme potansiyeline sahip "yarım" adım, diğer bir köşede de zamanında verilmiş sadakalarım....
Gong çaldıktan sonra sadakalar daha ağır basmış olmalı ki sizin de farkettiğiniz üzere şu an hala burdayım :)

Aslında film şeridi mevzusunu bilmem de, o an saniyenin bilmem kaçta kaçında kafamdan geçen düşüncelerin sayısının, önümden geçen arabanın hızıyla kapışacak seviyede olması da enteresan bi durumdu tabi.
Şu insan beyni cidden acayip yani. Bildiğin bi tuhaf!
O an düşündüklerimi söylesem elinizi ayağınızı nereye koyacağınızı şaşırıp en sonunda bana bi tane patlatıp oturup gülersiniz yani... o derece!
Neyse ama, daha fazla ölümden bahsetmiycem, korkmayın.
Ölümden başka şeyler de var bu hayatta...Doğum var mesela... :P
Sonra İyi ki doğan insanlar var. Bazı bazı doğumlarının ve varlıklarının 3. tekiller için anlamlarının farkında olmazlar... Onlar kendilerini birer "Hiç kişisi" olarak görseler de aslında içlerinde çok fazla "iyi ki" barındırırlar.
Hem "yok" olmak "hiç" olmak kolay değildir zaten öyle... ama "bir şey" olabilmek de meşakkatli iştir. Ayarı iyi tutturmak gerekir. ;)
Bu yüzden bana öyle yokluklarla gelmeyin sayın izleyen. Çünkü siz en az bu yazı kadar varsınız! Kimse için değilse bile benim için varsınız!
Çok görmem çok gelmem çok aramam belki... ama esasında mütemadiyen aklımdasınız ;)
Ve İyi ki doğmuşsunuz, iyi ki de yanımdasınız.
Kediler güzel uyanır bunu da unutmayınız. ;)